CEPTEKİ TEHLİKEYİ KİM ÖRTÜYOR?
‘Elektromanyetik dalgaların insanda yol açtığı tahribatın açık bir dille ortaya konulmamasında teknoloji firmalarının baskıları ne derece etkin?’ sorusunun muhatapları, elbette ki hükûmetler. Birkaç dikkat çekici bilgiyle başlayalım. Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC), cep telefonları ve baz istasyonlarının yaydığı radyo dalgalarının meydana getirdiği elektromanyetik alanları, muhtemel kanserojen içeren 2-B grubuna dahil etti.
İngiltere Radyolojik Koruma Kurulu da, cep telefonunun bilhassa küçük çocuklarda tümör riski doğurduğunu bildirdi. Çok yeni ve geniş çaplı araştırma sonuçları gerçekten vahim. ABD’li ve Danimarkalı bilim adamları 1990’ların sonunda dünyaya merhaba diyen 13 bin 159 çocuğu inceliyor.
Belirliyorlar ki; hamileyken günde 2-3 defa cep telefonu kullananlarda, davranış bozukluğu yaşayan çocuk ihtimali yüzde 54 yükseliyor. Risk, çocuk ceple 7 yaşından evvel tanışırsa yüzde 80’lere fırlıyor. Bu annelerin çocuklarının karşı karşıya bulunduğu diğer risk yüzdeleri; hiperaktivitede 35, duygusal ve psikolojik problem yaşamada 25, arkadaşlarıyla sıkıntılı iletişim kurmada 34 ve çevresiyle uyum bozukluğunda 49 çoğalıyor.
Cebin sağlığa verdiği zararda ana unsur cihazın kullanım süresi ve kullanırken vücuda yakınlığı. Cep telefonu üreticileri ve onları destekleyen araştırmacılar maalesef bu kriterleri önemsemiyor. Radyo frekans dalgaları ve elektromanyetik alan iki türlü. İlki iyonlaştırıcı, ikincisi iyonlaştırıcısız.
Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroşirurji Klinik Şefi Doç. Dr. İlhan Elmacı, cep telefonu kaynaklı dalga ve alanların iyonlaştırıcısızlığına sığınıldığının ve bu yüzden sağlığa zarar öngörülmediğinin altını çiziyor. Oysa gerçek sanıldığının tersine. Amerikan Ulusal Sağlık Örgütü’nün yayınlarını tarayan Doç. Dr. Elmacı, ‘mobil phone - brain’ (cep telefonu ve beyin) konulu 293 yayınla karşılaşıyor.
20’si 2009 tarihli. Yayınların çoğu, insan sağlığına maksimum değer atfeden Kuzey Avrupa ülkeleri ile Japonya’dan. “Bu alandaki araştırmalarda ciddi bir yoğunlaşma var.” diyen Doç. Elmacı, şu ana kadarki çalışmalarda varılan sonucu şöyle özetliyor: “10 yıl süreyle aynı el ve kulağını kullanarak cep telefonuyla konuşan kişide glial (beynin kendi hücrelerinden köken alan) beyin tümörü ve işitme siniri kökenli tümör oluşma ihtimali yüzde 30 artmaktadır.” Süredeki eşik 10 yıl, başka bir söyleyişle 2 bin saat.
Zaten günde yarım saat cepten konuşan bir kişi yaklaşık 10 yılda saat limitini dolduruyor. GSM operatörlerinin ‘sınırsız konuş’ kampanyalarıyla olayın hangi boyutlara ulaştığını tahmin etmek zor olmasa gerek. Kaba bir hesapla, günde 1 saatlik görüşme, tehlikenin kapıyı çalacağı yıl limitini 5’e indiriyor.
Çevreye dağılan radyasyon cep telefonu çaldığında ve aranan numaranın bağlandığı anlarda yoğunlaşıyor. Telefonun kulak mesafesindeki hayatiyet derecesi, konuşma süresindekini aratmıyor. Ha bir inç (1 inç 2,54 cm), ha 8 inç dememek gerekiyor. Telefondaki çağrıyı onayladıktan ya da karşıya bağlandıktan bir iki saniye sonra kulağı cihaza yaklaştırmak da sağlık açısından göz ardı edilemez bir tedbir. |